Eskişehir’in Tepebaşı ilçesine bağlı Yeşiltepe Mahallesi’nde kentsel dönüşüm süreci, yerel yönetim ile vatandaşlar arasındaki güven ilişkisini bir kez daha test eden bir tartışmanın odağı oldu. Bölge sakinleri, Belediye Başkanı Ahmet Ataç’ın "Bana güvensinler, itiraz etmesinler" şeklindeki çağrısına, sosyal medyadan oldukça sert ve doğrudan yanıtlar veriyor. Bu durum, siyasetin temelini oluşturan şeffaflık, hesap verebilirlik ve katılımcılık ilkelerinin, sahadaki uygulamalarla nasıl çatıştığını gözler önüne seriyor.

Güven Neye Dayanmalı: Şeffaflık mı, Şahsi İkna mı?

Başkan Ataç’ın vatandaşlardan beklentisi, hazırlanan imar planına herhangi bir hukuki itirazda bulunmamaları ve süreci kendi inisiyatifine bırakmaları yönünde. Oysa yerel bir vatandaşın sosyal medya üzerinden dile getirdiği tepki, bu "şahsi güven" talebinin dayanaklarını sorguluyor.

Vatandaş, Başkana dönerek soruyor: “Söylesene senin neyine güvensinler?”. Bu soru sadece Yeşiltepe’nin değil, Türkiye’deki pek çok yerel yönetim sürecinin de temel sorununu özetliyor. Güvenin; liderin kişisel karizmasına değil, şeffaf süreçlere, Sayıştay raporlarındaki sonuçların tek kelime edilmeden geçiştirilmemesine ve belediyenin mali durumunun açıkça ortaya konulmasına dayanması gerekir.

Sayıştay Raporları ve Borç Batağı İddiaları

Vatandaşın tepkisinde öne çıkan iki büyük iddia var: Sayıştay raporlarındaki sonuçlar hakkında açıklama yapılmaması ve 20 yıldır yönetilen belediyenin borç batağında olması. Eğer yerel yönetimin mali karnesi ve denetim sonuçları hakkında kamuoyuna yeterli bilgi sunulmuyorsa, vatandaşın dönüşüm gibi mülkiyetini doğrudan ilgilendiren kritik bir konuda Başkana sorgusuz sualsiz güvenmesi nasıl beklenebilir? Borç yükü altındaki bir idarenin, devasa kentsel dönüşüm projelerini sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde yöneteceğine dair duyulan şüphe haklıdır.

Demokrasilerde "İtiraz Etmeyin" Üslubu

En kritik nokta ise Başkan Ataç’ın kullandığı üslup. Vatandaşın ifadesiyle, "bir de itiraz etmesinler diyor, demokrasilerde böyle üslup böyle hak var mı sözde demokrat başkan?".

Demokrasinin temelini, bireyin yönetime katılma hakkı ve yönetimin eylemlerine hukuki yollarla itiraz edebilme serbestisi oluşturur. Planın askıya çıkma süreci, tam da bu itiraz hakkının kurumsal bir aracıdır. Bir belediye başkanının, vatandaşın en meşru hakkını kullanmasını dahi bir "güven testi" malzemesi yaparak engellemeye çalışması, katılımcı ve demokratik yönetim anlayışıyla çelişir.

Yeşiltepe’de yaşanan bu durum, sadece bir imar planı krizi değil, aynı zamanda yerel yönetimlerin vatandaşla kurduğu ilişkinin kalitesine dair derin bir sorgulamadır. Başkan Ataç'ın geri adım atmadan ve referandum sözünü tutmadan sürdürdüğü bu süreç, halkın sandıkta verdiği vekâletin, biat kültürüne dönüşmesini talep etmek olarak algılanmaktadır. Oysa siyaset, itirazın bastırıldığı yerde değil, itirazın dinlenip şeffaflıkla cevaplandığı yerde sağlıklı kalır.

Teyfik Nezen